10. Sınıf Tarih Konuları

Osmanlı’da  Üretim ve Ekonomik Yapısı

 

TARIMSAL ÜRETİM VE ÇİFTHANE SİSTEMİ

Osmanlı Devleti’nde tarıma dayalı ekonomide toprak büyük bir öneme sahipti. Fethedilen topraklar Divân üyesi nişancı tarafından tapu tahrir defterlerine kaydedilir ve devlet arazisi (mirî arazi) hâline gelirdi. Bu araziler işletmek şartıyla reayaya (köylülere) bırakılırdı. Reaya, bu arazileri işleyerek vergi ödemek koşuluyla dağıtılan arazileri “çifthane sistemi” içerisinde değerlendirilirdi. Çifthane, bir çift öküzle işletilebilen ve bir köylü ailesinin işletiminde olan arazi birimiydi. Çifthane sistemi üç unsurdan oluşurdu: devletin işletme koşuluyla verdiği arazi, bu araziyi işleten hane halkı ve arazinin koşum gücü olan bir çift öküz.

Osmanlı Devleti, çifthane sistemi ile toprağı sürekli işleterek boş arazileri değerlendirip tarımsal üretimi artırdığı gibi düzenli bir vergi sistemi de oluşturuyordu. Bu sayede büyük toprak sahiplerinin ortaya çıkmasının önüne geçiliyordu. Aynı zamanda tarımsal üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla üç yıl toprağı işlemeyen çiftçilerden “çiftbozan vergisi” adı altında bir ceza alınıyordu ve bu çiftçilerin toprağı başkalarına verilebiliyordu.

LONCA SİSTEMİ

Osmanlı ekonomik sisteminde esnaf loncaları, XIII. Yüzyılda ortaya çıkan Ahilik teşkilatının bir devamı gibidir. Esnaf sistemi hiyerarşikti: esnaf şeyhi, yiğitbaşı, usta, kalfa ve çırak gibi düzeylere sahipti. Dükkân açma izni yalnız ustaya aitti ve bu yetki ona “berat” ile verilirdi. Dükkân sayısını ustalar belirlerdi ve her isteyen istediği yerde dükkân açamazdı; amaç mevcut esnafı korumaktı. Mesleğe devam etme imtiyazına “gedik” denirdi. Esnafın özel işleri için toplandığı odaya “lonca” denilirdi ve esnaf şeyhi, aynı zamanda loncanın da şeyhiydi. Sonra yiğitbaşı ve esnaf kâhyaları gelirdi. Yiğitbaşı, ustalar arasındaki disiplin ve organizasyondan sorumluydu.

Loncalar, özellikle gediklerin haksızlık olmadan dağıtımına büyük bir özen gösterirdi. Esnaf gediklerinin işlediklerini başkası işleyemez, sattıklarını başkası satamazdı ve bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı. Loncalar, bu şekilde üretilen malların kalitesini ve fiyatını belirlerken esnaflar arasındaki haksız rekabeti de önlemeye çalışırlardı. Osmanlı esnafının en temel özelliği, öncelikle bulunduğu şehir ve çevresinin ihtiyacını karşılamaktı ve bu nedenle esnaflar arasında en önemli unsur ham madde dağıtımıydı.

Ham madde dağıtımı, lonca kethüdası aracılığıyla adil bir şekilde yapılırdı.

NARH SİSTEMİ

Narh, Osmanlı Devleti’nin esnafa malların belirli bir fiyattan satılmasını emrettiği veya bu fiyatın altında veya üstünde satış yapılmasını yasakladığı bir fiyat düzenleme sistemidir. Bu uygulama sayesinde çarşı ve pazarlardaki fiyat dalgalanmaları kontrol altında tutulmuştur. Narh uygulaması İstanbul’un fethinden XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Özellikle Ramazan ayına yaklaşırken ekmek ve diğer eşya fiyatlarının dengelenmesi için kullanılmıştır. Devlet tarafından sabit fiyatlar belirlenir ve bu fiyatlar belgelerle kayıtlara geçirilirdi. Bu belgelere “narh defteri” denilirdi.

OSMANLI DEVLETİ’NDE TİCARETİN GELİŞMESİNİ SAĞLAYAN UNSURLAR

Osmanlı Devleti’nde ticaretin gelişmesini sağlayan bazı unsurlar şunlardır:

  1. Akdeniz ve Karadeniz’de denetimin sağlanması, İpek ve Baharat yollarının Osmanlı Devleti’ne geçmesi.
  2. Siyasal, sosyal ve ekonomik düzenin sağlanması.
  3. Devletin ticaretin önemi sebebiyle tüccarları özendirmesi.
  4. Ticaret yolları üzerinde güvenliğin sağlanması ve işlek ticaret yollarının ülke topraklarından geçmesi.
  5. İç ticaretle uğraşanlardan alınan verginin düşük tutulması.
  6. Şehirlerde bedestenler (içinde eşya alınıp satılan kapalı çarşı) açılması.

OSMANLI’DA TİCARET VE TİCARİ MEKÂNLAR

Osmanlı Devleti’nde ticaret ve ticari mekânlar oldukça gelişmişti. Özellikle İstanbul, Bursa, Kahire, Edirne ve Selanik gibi önemli şehirler ticaret merkezleri olarak hizmet veriyordu. Şehirlerde ticaretin geliştirilmesi için bedestenler açılmıştı. Bedestenler, içinde eşya alınıp satılan kapalı çarşılar olarak işlev görürdü. Bu mekânlardan en önemlisi İstanbul’da yapılan ve sonra geliştirilen Kapa Çarşı idi.

OSMANLI’DA KERVANSARAYLAR

Kervansaraylar, kervanların güvenliği ve konaklaması için anayol kenarında tesis edilen vakıf yapılarıydı. Bu yapılar, insan ve hayvanların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde tasarlanmıştı. Yiyecek, içecek, su, cami, hamam, kütüphane, baytar, doktor, berber gibi tüm ihtiyaçlar burada karşılanırdı. Kervansaraylar sadece Müslüman Türklere değil, ticaretle uğraşan tüm yabancılara hizmet verirdi. Güvenlik, “derbentçiler” adı verilen görevliler tarafından sağlanırdı. Posta ve haberleşme işlerini “menzil” teşkilatı üstlenirdi. Yollarda özel ulaşım ve taşımacılık ise “mekkâreciler” tarafından gerçekleştirilirdi.

KAPANLAR

Kapanlar, büyük şehirlerde özellikle tahıl ürünleri gibi ihtiyaç maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdir. Bu mekanlarda zahire ürünlerinin yanı sıra kahve, tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar da üreticiden satın alınarak İstanbul ve diğer büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi. Kadı naibi denetiminde, esnaf temsilcileri de hazır bulunarak mallar tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha (fiyat) tabi tutulur ve fiyatlar belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi. Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde yaptırılan “un kapanı” adlı mekan hala varlığını sürdürmektedir.

PAZARLAR

Pazarlar, halkın belirli günlerde mallarını satmak için sergilediği açık çarşı yerleridir. Osmanlı’da pazar yerleri halkın kolayca ulaşabileceği yerlerde, haftanın bir veya birkaç gününde kurulurdu. Bu pazarlar açık alanlarda bulunur ve binalarda yer almazdı. Osman Bey döneminden itibaren Bac yani pazar vergisi alınmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti, pazar yerlerine halkı alışverişe çekmek için “arasta” adı verilen hepsi bir düzeyde olan dükkânlar inşa etmiştir. Arastaların etrafına medrese, kütüphane, cami gibi tesisler de kurulmuştur. Aynı zamanda arastalardan gelir elde edilerek imaretler için kaynak sağlanmıştır.

OSMANLI’DA VAKIF GELENEĞİ

Osmanlı Devleti’nde vakıf, kişilerin sosyal ve kültürel alanlarda hizmet verecek kuruluşlara bağışlamak üzere kendi mal veya paralarını ayırma geleneğidir. Osmanlı, sosyal devlet anlayışı ile hareket ederek halkın dini, askeri ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için birçok vakıf kurmuştur. Vakıflar, genellikle padişah, padişah eşleri, kızları, devlet adamları ve hayırseverler tarafından kurulmuştur. Vakıf yoluyla medreseler, hastaneler, camiler, kütüphaneler, kervansaraylar ve benzeri yapılar yapılmıştır.

Vakıf kurucusu, bir hizmet birimi olan cami, medrese vb. inşa ettirir ve daha sonra bu müessesenin ihtiyaçlarını karşılamak için gelir temin edecek kaynakları tahsis ederdi. Bu kaynaklar genellikle arazi, dükkân, çarşı, han gibi gayrimenkullerden oluşurdu. Vakıf idaresi için bir mütevelli atanır ve vakfın tüzüğü (vakfiye) düzenlenirdi. Bu şekilde vakıflar sayesinde şehirler imar edilir ve eğitim, sağlık ve kültür alanlarında hizmetler yürütülürdü.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Bize destek olmak için lütfen reklam engelleyicini kapat :(