9. Sınıf Tarih Konuları

Büyük Selçuklu Devleti’nde Yönetim ve Toplum Yapısı

 

Büyük Selçuklu Devleti’nde Devlet Yönetimi ve Teşkilatı

Selçuklular, İslami dönemde kurulmuş en büyük Türk hanedanlarından biridir (1040-1308). Ülkenin topraklarının hükümdar ailesinin ortak mülkü olarak kabul edildiği bir veraset anlayışıyla yönetilmiştir. Bu dönemde merkezi otorite oldukça güçlüdür ve İslamiyet öncesi Türk devlet geleneği Selçuklular tarafından sürdürülmüştür. Aynı zamanda Abbasi, Sasani ve Gazneli etkileri de bu dönemde gözlemlenir. Kut inancı bu dönemde önemli bir rol oynamıştır ve hükümdarlar halkın çeşitli ihtiyaçlarını karşılamıştır. Sosyal adalet de hükümdarlar tarafından sağlanmıştır.

Selçuklu devlet teşkilatı Hükümdar, Hükümet, Hukuk ve Ordu olmak üzere dört ana bölümden oluşur. Hükümdarlar, mutlak yetkiye sahip kişilerdir ve devlet sorunlarının tartışıldığı Divan’da hükümdarın kararları en üst düzeydedir. Hükümdar, kararlarını genellikle yerel geleneklere ve İslam hukukuna dayandırmak zorundadır. Hükümdarın adına para basılır, hutbeler okunur ve tuğra çekilir. Adaleti sağlamak hükümdarın en önemli görevlerinden biridir.

Saray, üç önemli bölümden oluşur. İlk bölüm hükümdar ve ailesinin yaşadığı yerdir, ikincisi devletin yönetildiği merkezdir ve üçüncüsü devlet memurlarını yetiştiren okullardır. Sarayda görevli bazı kişiler şunlardır:

  1. Hacibü’l Hüccab (saraydaki tüm işlerden sorumlu kişi)
  2. Emir-i Ahur (Binek hayvanların bakımını üstlenen kişi)
  3. Çaşnigir (Hükümdara götürülecek yiyecekleri denetleyen kişi)
  4. Candar (Saray muhafızları)
  5. Camedar (Giyim-Kuşam ile ilgilenen kişi)
  6. Serhenk (Törenlerde ve etkinliklerde trafikle ilgilenen kişi)
  7. Emir-i Silahtar (Silahları muhafaza eden kişi)
  8. Emir-i Meclis (Saraydaki aşçı)
  9. Abdar (Sultanın av işlerini düzenleyen kişi)
  10. Alemdar (Savaş sırasında bayrak taşıyan kişi)

Büyük Selçuklu Devleti’nde Divanlar

Büyük Selçuklu döneminde devlet işlerinin görüşüldüğü yer olan Divan, farklı görevlere sahip beş ayrı bölümden oluşurdu. Bu bölümler şunlardır:

  1. Büyük Divan (Divan-ı Saltanat): Devletin merkezinde bulunan ve en üst düzeydeki divandır. Büyük Divan, devletin ana kararlarının alındığı ve tartışıldığı yerdi.
  2. İstifa Divanı: Devletin mali işlerinden sorumlu olan bu divan, her vilayetin harcamalarını denetlerdi. Bu divanın başında bulunan kişiye “Müstevfi” denirdi.
  3. Divan-ı Arız: Aynı zamanda millet savunma bakanlığı olarak da bilinirdi. Bu divan, askerlerin maaşlarının karşılanmasını sağlamanın yanı sıra ordu için gerekli olan her türlü ihtiyacı karşılamaktan sorumluydu.
  4. Müşrif Divanı: Devlet işlerini denetleyen ve genel gidişata göz atan bir divandı. Müşrif divanındaki reisler “İşraf-ı Memalik” veya “Sahib ü Divan-ı İşraf-ı Memalik” olarak adlandırılırdı. Bu reisler devletteki her detayı incelemek ve şehirlerdeki işleyişi gözlemlemekle görevliydiler.
  5. Tuğra ve İnşa Divanı: Devlet içi ve dışı iletişimi düzenleyen bir divandı. Bu divan, hükümdarın tuğrasını çekmekten sorumlu olurdu. Tuğrayı çeken kişi, divanın reisi olarak “Tuğrai” olarak anılırdı. Ayrıca, arazi ve tayin belgelerinde hükümdarın tuğrası kullanılırdı.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Hukuk Sistemi

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda hukuk iki ana başlık altında değerlendirilirdi: Şer’i ve Örfi hukuk.

Şer’i Hukuk: Şer’i hukuk, İslam hukukuna dayanan bir hukuk dalıdır. Temel kaynakları Kur’an ve Hz. Muhammed’in hadisleridir. Bu hukuk, İslam’a dayalı kuralları içerir ve Şeriat’a (İslam hukuku) dayanır.

Örfi Hukuk: Örfi hukuk ise eski Türk geleneklerine dayalıdır. Örf ve adetlere göre şekillenir ve Türk kültürünün yerel unsurlarını yansıtır. Devlet kurumlarının işleyişini düzenlerken, yerel gelenek ve görenekleri dikkate alır.

Davalara bakmak için kadıların başkanlık ettiği mahkemeler kullanılırdı. Baş kadıya “Kadı-ül Kudat” denirdi ve diğer kadıları denetlerdi.

Örfi hukukla ilgili konuları ele alan mahkemelerin başkanı ise “Emir-i Dad” idi. Ayrıca, yüksek mahkeme anlamına gelen “Divan-ı Mezalim”i yöneten kişi sultandı. Askeri davalara bakan kişilere ise “Kazasker” denirdi.

“Şer’i” terimi, İslam hukukuna dayalı anlamına gelir ve Şeriat, İslam’ın kaynaklarına dayalı olarak oluşturulan kuralların bütünüdür. “Örfi” terimi ise örf ve adetlere dayalı anlamına gelir ve Türk geleneklerine göre düzenlenmiş kanunları ifade eder.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Ordu

Selçukluların döneminde, kalıcı bir yerleşik yaşam tarzı benimsenmediği için gezici hastane ve hamamlar gibi taşınabilir sağlık ve hijyen tesisleri bulunurdu. Ordunun kullandığı hafif silahlar arasında ok, kılıç, yay, kalkan, sökü, bozdoğan (top), gürz, balta, nacak, pala, ve zırh gibi aletler yer almaktaydı. Bu silahlar, en kaliteli malzemelerden üretilir ve işinde uzman ustalar tarafından yapılırdı. Selçuklu ordusu, döneminin en güçlü ordularından biri olarak kabul edilirdi ve bu silahlar orduyu donatmak için kullanılırdı.

Büyük Selçuklu ordusu altı farklı bölümden oluşuyordu:

  1. Guleman-ı Saray: İşçileri veya eski adıyla “köleleri” toplayarak özel bir eğitim verirler ve ardından orduya katardılar.
  2. Hassa Askerleri: Atlı askerlere verilen isimdi ve çeşitli Türk boylarından gelmişlerdir.
  3. Melik ve Valiler: Bu grup, sadece savaş zamanlarında sultanın ordusuna katılan askerlerdi ve askeri eğitime katılmak zorunlu değildi.
  4. Bağlı Devlet ve Beyliklerin Askerleri: Büyük Selçuklu devletine bağlı bu askerler, savaş zamanlarında sultanın ordusuna katılır ve destek sağlardı.
  5. Türkmenler: Türkmen askerler, gönüllülük esasına göre savaşırlardı ve savaşa katılmak zorunlu değildi.
  6. Sipahiler: Toprak sahibi kişilerin gelirlerinden besledikleri askerlerdi. Toprak sahipleri, bu askerleri beslemek için gelirlerinin bir bölümünü ayırırlardı ve bu gelirlerden gelen Sipahiler, savaş zamanlarında sultanın ordusuna katılırdı.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Toplum Yapısı

Selçukluların sosyal yapısı, Orta Çağ Avrupa’sından önemli ölçüde farklıydı. Toplum, Selçuklu hanedanı ve mensupları, askeri ve sivil bürokrasi dışında kalan halktan oluşuyordu. Ancak, Avrupa’daki sınıf sistemi veya Hindistan’daki kast sistemi gibi katı ayrımlar Selçuklu toplumunda mevcut değildi. Hanedan üyeleri ve ileri gelenlerin önemli yetkileri olmasına rağmen, şehirlerde ve köylerde yaşayan halk, kanun önünde belirli haklara ve sorumluluklara sahipti. Köylüler, toprakların kiralanması veya tahsis edilmesi gibi hükümetin kurallarına tabi olarak çalışırlardı ve vergi ödemekle yükümlüydüler. Mülk olan topraklar, miras yoluyla kuşaklara aktarılabilirdi.

Selçuklularda devlete ait topraklar dört kategoriye ayrılırdı:

  1. Has Arazi: Bu toprakların geliri doğrudan hükümdara aitti.
  2. İkta Arazi: Büyük Selçuklu Devleti, sahip olduğu toprakları emirlere, valilere ve komutanlara “ikta” olarak dağıtarak bu kişilerin geçimini sağlamıştır. İkta sahipleri, kendilerine verilen araziden elde ettikleri gelirlerle yaşamlarını sürdürürlerdi.
  3. Mülk (Hususi) Arazi: Bu tür araziler bireyin kendi mülkiyetindeydi. Arazi sahibi istediği gibi araziyi miras bırakabilir, satabilir veya vakfederdi.
  4. Vakıf Arazi: Resmi ve sosyal kurumların kurulması ve masraflarının karşılanması için tahsis edilen topraklardır.

Yorumlayalım: Siyasetnâme’ye Göre Hükümdarlarda Aranan Özellikler Nelerdir?

  1. Devlet, sıradan bir nimet değildir; nadiren kime nasip olur. Bu nimeti elde edenler, onunla birlikte âhirette büyük bir sorumluluk taşıdıklarının bilincinde olmalıdır. Devletin kaynaklarını, devletin ve toplumun iyiliği için kullanmalı, dünya malına tapmak yerine âhiret için hazırlıklı olmalıdır. Eğer kişi bolluk içinde yaşarken halkı yoksulluk içindeyse, devlet adamının hesap gününde büyük bir sıkıntı yaşayacağı kesindir. Hazret-i Ömer (r.a.) gibi büyük bir lider bile bu sıkıntıdan korkuyorsa, diğerleri için durum daha da vahimdir.
  2. Devlet görevlileri, sahip oldukları otorite nedeniyle başkalarının haklarına kolayca zarar verebilirler. Bu nedenle, devlet görevlilerinin yaptıkları her iş kayıt altında olmalıdır. Eğer devlet görevlisi, masum insanların haklarına tecavüz ederse, devletin durumu çok kötü olur.
  3. Liyakat her şeyden önce gelmelidir. Bir kişinin soyu sopu değil, yetenekleri ve dürüstlüğü önemlidir. Devlet işlerine ehil olmayan kişilerin görevlendirilmemesi gerekmektedir. Ayrıca bir kişiye çok fazla iş yüklemek, diğerlerini işsiz bırakmak yerine adaletsiz bir uygulamadır. Bir devlet adamı, bu dengeyi gözetmeli ve liyakate dayalı kararlar almalıdır. Aksi takdirde saltanatı çabucak sona erebilir.
  4. Devlet işlerinde görev alan kişilerin dindar, Allah’a saygılı ve haramlardan kaçınan insanlar olmaları önemlidir. Aksi takdirde, devletin içinde casuslar bulunabilir ve bu, devletin güvenliğini tehdit eden bir durumdur.
  5. Devlet görevlileri, halkın gözünde iyi veya kötü olarak değerlendirilebilirler. İyi bir devlet adamı olmak, insanların sevgisini kazanırken kötü bir üne sahip olmak, akıllı bir insanın isteyeceği bir şey değildir. Çünkü makam ve mevki geçicidir, kalıcı olan insanlık ve yardımseverliktir.
  6. Devlet adamı zulmetmemeli ve eğer zulmetmiyorsa, vazifelendirdiği kişilerin zulmetmediğini kontrol etmelidir. Aksi takdirde, mazlumların çığlıkları sonunda ona ulaşacaktır.
  7. Merhamet güzel bir özelliktir. İnsanlar, zaman zaman merhametli olmayı bilmelidirler. Merhamet, adaletle birleştiğinde, gerçek bir devlet adamı ortaya çıkar. Tarih kitapları, duygusuz devlet adamlarının uzun ömürlü olmadığını defalarca göstermektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Bize destek olmak için lütfen reklam engelleyicini kapat :(