10. Sınıf Tarih Konuları

Rumeli’de Genişleme



RUMELİ’DE GENİŞLEME


BİZANS’LA UZLAŞMA VE RUMELİ’YE GEÇİŞ


OSMANLI DEVLETİ’NİN RUMELİ VE BALKANLARDA HÂKİMİYET KURMASINDAKİ ETKENLER


OSMANLILARIN RUMELİ’DE İSKÂN SİYASETİ

 

BİZANS’LA UZLAŞMA VE RUMELİ’YE GEÇİŞ
(Orhan Bey 1326-1362)

1345 yılında Bizans’ta yaşanan taht kavgaları sırasında, Saray Bakanı Kantakuzenos (Kantakuzen) ve İmparator Yuannis arasında çatışmalar meydana geldi. Kantakuzenos, Orhan Bey’den askeri yardım talep etti ve karşılığında kızı Thedora’yı Orhan Bey’e gelin vermeyi teklif etti. Orhan Bey, bu teklifi kabul ederek oğlu Süleyman Paşa komutasındaki kuvvetleri Kantakuzenos’a yardım etmek üzere gönderdi. Bu yardım sonucunda Kantakuzenos, Bizans tahtına çıktı (1347).

Bizans İmparatoru, daha sonra Balkanlarda çıkan ayaklanmaları bastırmak için Osmanlı Devleti’nden zaman zaman yardım istedi. Bu süreçte, Çimpe Kalesi Osmanlı Devleti’ne askeri üs olarak verildi (1353), ve Osmanlılar Rumeli’ye ilk adımı attılar.

Osmanlı Devleti, Çimpe Kalesi’ni üs olarak kullanarak Şehzade Süleyman Paşa komutasında Rumeli’de fetihlere başladı. Gelibolu, Bolayır, Tekirdağ, Keşan ve Malkara ele geçirildi. İstanbul-Edirne yolunu kesmek ve Karadeniz’e ulaşabilmek için Lüleburgaz ve Çorlu fethedildi.

Ancak 1357 yılında Osmanlı Devleti’nin içinde sıkıntılı bir dönem başladı. Şehzade Halil, Foçalı Rum korsanlar tarafından kaçırıldı ve aynı dönemde Rumeli fatihi Şehzade Süleyman Paşa vefat etti. Bu olaylar üzerine 1357 yılında Osmanlı Devleti ile Bizans arasında yeni bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma, Osmanlı-Bizans ilişkilerini Şehzade Halil’in iki yıl sonra kurtarılmasına kadar sükûnet içerisinde geçirdi.

BİZANS’LA UZLAŞMA VE RUMELİ’YE GEÇİŞ

Yıldırım Bayezid, 1391 yılında İstanbul’u kuşatma kararı aldı ve bu amaçla Anadolu Hisarı’nı (Güzelcehisar) yaptırdı. Ancak Niğbolu Savaşı (1396) nedeniyle kuşatmayı kaldırdı. Daha sonra 1402’de İstanbul’u ikinci kez kuşattı, ancak Anadolu’da Timur tehlikesi ortaya çıkınca kuşatmayı yine kaldırdı ve Bizans’la bir antlaşma yaptı.

Bu antlaşma şartlarına göre, İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulacak ve bir cami inşa edilecekti. Ayrıca Türklerin davalarına bakmak üzere bir Türk kadı atanacak, Bizans her yıl Osmanlı Devleti’ne 10 bin düka vergi ödeyecekti. Bu antlaşma ile Bizans, Osmanlı Devleti’nin siyasi üstünlüğünü kabul etmiş oldu.

OSMANLI DEVLETİ’NİN RUMELİ VE BALKANLARDA HÂKİMİYET KURMASINDAKİ ETKENLER (I. Murad 1362-1389)

I. Murat Dönemi’nde, Edirne 1363 yılında fethedilerek Osmanlı Devleti’nin başkenti yapıldı. Bu dönemde Rumeli ve Balkanlarda siyasi, sosyal ve dini belirsizlikler vardı. Bölgede Bizans’ın yanı sıra Sırp, Bulgar, Arnavut krallıkları; Eflâk ve Boğdan voyvodalıkları; Bosna ve Hersek prenslikleri yer alıyordu. Bölgedeki feodal beylerle krallar arasındaki çekişmelerin yanı sıra Ortodoks, Katolik ve Bogomil Hristiyan mezhepleri arasında sürekli çatışmalar yaşanmaktaydı.

I. Murat, 1364 yılında Sırpsındığı Zaferi’ni kazanarak birleşik Haçlı ordusunu mağlup etti. Ayrıca, Çirmen Savaşı (1371) ve I. Kosova Savaşı (1389) gibi savaşlar sonucunda Osmanlı Devleti Balkanlarda egemenlik kurdu. Bu dönemde başlayan fetihler, I. Bayezid (Yıldırım) Dönemi’nde 1396 Niğbolu Savaşı zaferi ile devam etti. Osmanlı Devleti, fetih edilen bölgelerde halka zarar vermemesi ve hoşgörü anlayışıyla bölge halkının gönlünü aldı.

 

Akıncılar

Osmanlı Devleti’nin Rumeli ve Balkanlarda kalıcı olmasında, akıncı uç beyleri ile bunların kumandanlarının önemli bir rolü vardı. Akıncılar, hafif süvari birlikleri olup, cesur, çevik ve iyi binici savaşçılardan oluşuyordu. Genellikle sınırlara yakın bölgelerde konuşlanan akıncılar, sınır güvenliğini sağlamakla kalmayıp, belirlenen program ve plan doğrultusunda yaz kış demeden sınır ötesine akınlar düzenlerdi. Özellikle Balkanlardaki fetihlerde, Evrenos Bey, Hacı İlbeyi, Turahan Bey ve Mihal Bey gibi önemli akıncı beyleri etkin roller üstlenmişlerdir.

Akıncı beyleri ve aşiret reisleri, Osmanlı kültürünü Balkanlarda fethedilen topraklara taşımada ve yönetimde önemli bir rol oynamışlardır. Kısa sürede Osmanlı idaresinin temsilcisi ve denetleyicisi konumuna gelmişler, fetih sonrası bu beyliklere hizmetleri karşılığında araziler tahsis edilmiştir. Bu politika ile sınır boylarının savunması sağlanarak yeni fethedilen toprakların imarı ve iskanı amaçlanmıştır.

Şeyh ve Dervişler

Osmanlı Devleti’nin Rumeli ve Balkanlarda hâkimiyet kurmasında maneviyata önem veren şeyh ve dervişlerin etkisi büyük olmuştur. Şehir ve kasabalarda kurdukları zaviye ve tekkeler aracılığıyla gayrimüslim halkı etkileyen şeyh ve dervişler, zaman zaman fetih hareketlerine katılarak askere manevi güç sağlamışlardır. Aynı zamanda bu dini liderlerin kurdukları tekke ve zaviyeler etrafında oluşan mahalleler ve köyler, din, kültür ve sanat merkezleri haline gelmiştir. Dolayısıyla, şeyh ve dervişler sadece din adamları değil, aynı zamanda toprağı işleyen, köy kuran, sanat ve ilimle uğraşan önemli şahsiyetler olmuşlardır.

OSMANLILARIN RUMELİ’DE İSKÂN SİYASETİ

Osmanlı Devleti, fethedilen bölgelere Türk kimliği kazandırmak için öncelikle bu topraklarda Türk nüfusunu artırmaya çalışmıştır. Anadolu’da konar-göçer yaşayan Türk toplulukları ve meslek erbapları, Rumeli’de fethedilen yerlere yerleştirilmiştir. Osmanlı Devleti, yerli halkın kültürlerine karışmadan onları kendi geleneklerini yaşamalarına serbest bırakmış, vergi politikası ile de tekfurlardan alınan vergiyi azaltarak yerel halkın lehine bir politika izlemiştir. Fetihleri kolaylaştırmak için stratejik noktalarda Türkleştirmeye özel önem verilmiştir.

Rumeli’deki imar faaliyetleriyle cami, yol, köprü, medrese, çeşme ve hastaneler inşa edilerek bölgeye Türk-İslam kimliği kazandırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin uyguladığı iskân siyasetinde göçmenlerin yeni yerleşim bölgelerine yakın yerlerden seçilmesi, uzun yol eziyetinin ve iklim farklılıklarının azaltılmasına yönelik bir politikadır. Ayrıca, Anadolu’da anlaşmazlık yaşayan ailelerin bir kısmı Rumeli’ye göç ettirilerek sosyal düzen ve huzur sağlanmıştır.

Ahiyân-ı Rûm

Ahiyân-ı Rûm, Ahilik teşkilatına mensup üyelerden oluşan bir örgütlenmeydi. Ahilik, XIII. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulan şehirlerdeki esnaf ve zanaatkârların sosyal ve ekonomik yönden teşkilatlanmasını sağlayan bir oluşumdur. Ahilik, meslek kuruluşu olduğu kadar kültür, inanç, yiğitlik ve ahlaki değerleri de içinde barındırırdı. Osman Bey’in Ahi teşkilatının lideri olan Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenmesi, Ahileri Osmanlı Devleti’nin en büyük manevi destekçilerinden biri yapmıştır.

Ahiler, fetihlere maddi ve manevi destek vermişler, beyliği teşkilatlandırmışlar, sosyal hayatı düzenlemişler ve beyliklere danışmanlık yapmışlardır. Ayrıca, kurdukları tekke ve zaviyeler aracılığıyla bölgenin Türkleşmesine ve İslamlaşmasına katkıda bulunmuşlardır.

Bâciyân-ı Rûm

Bâciyân-ı Rûm, Ahi Evran’ın hanımı Fatma Hatun tarafından kurulan bir kadın teşkilatıydı. Bu teşkilata mensup olanlar tekstil üretimi yapmış, Türk kültür ve geleneklerini yaşatarak çevrelerine örnek olmuşlardır. Kadınların eğitimi ile ilgilenir, kimsesiz kadınlara sahip çıkarlar ve gerektiğinde erkeklerle birlikte ülke savunmasına katılırlardı. Bâciyân-ı Rûm, iskân faaliyetlerine de katılar

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Bize destek olmak için lütfen reklam engelleyicini kapat :(