9. Sınıf Tarih Konuları

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Dünya

 

İslamiyet’in Doğuşu ve İlk Müslümanlar

İslam’ın doğuşunu anlamak için basit bir açıklama yetersiz kalır. İslam’ın ortaya çıkışı, dini, etnik veya medeni bir durumun ötesinde bir olaydır. Hz. Muhammed (571-632), 610 yılında ilk vahyin kendisine gelmesiyle peygamberlik görevini üstlenmiştir. Bu olay, İslam’ın doğduğu ve yayılmaya başladığı dönemin başlangıcıdır. Hz. Muhammed’in peygamberliği ile birlikte, İslam dini doğmuş ve yayılma çabalarına girişilmiştir. İslam’ı kabul eden ilk kişilere “İlk Müslümanlar” denir.

İlk Müslümanlar’ın İslam’ı yayma çalışmaları, kısa süre sonra açıkça ortaya çıkmıştır. Ancak bu çalışmalar, Mekkeliler tarafından hoş karşılanmamış ve Müslümanlara karşı baskılar başlamıştır. Mekkelilerin İslam’ı kabul etmemelerinin birkaç nedeni vardır. İlk olarak, İslam’ın putperestliğe karşı olması, Mekke’ye yapılan hac ziyaretlerinden elde edilen geliri azaltacak olmasıdır. Ayrıca, İslam’ın köle ticaretini sonlandırması planlandığı için, köle ticareti Mekkelilerin önemli gelir kaynaklarından biriydi. İslam’ın kabul edilmesi, aynı zamanda Hz. Muhammed’in siyasi üstünlüğünü getirecek ve zengin Mekkelilerin diğer Mekkelilere uyguladığı siyasi baskıyı sona erdirecekti. Bu nedenlerle Mekkeliler, İslam’ın yayılmasına karşı direnç gösterdiler.

Zamanla Müslümanlara uygulanan baskı arttı. Bu baskıya dayanamayan Müslümanlar, daha sonra kendileri için uygun bir yer olarak gördükleri Habeşistan’a göç ettiler (615).

İslam Devleti’nin Kuruluşu ve İslamiyet’in Doğduğu Dönem

Hz. Muhammed, Hac için Medine’ye gelen Medinelilere İslamiyet’i kabul ettirdi ve Medinelilerin önde gelenleri ile Akabe Biatları olarak bilinen bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma sonucunda Medineliler, Hz. Muhammed’e bağlılık yemini ettiler ve onu Medine’ye davet ettiler. Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinin tepkileri ve baskıları artınca, Hz. Muhammed ve Müslümanlar, Medine’ye göç etti. Bu göçe “Hicret” denir ve İslam tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

İslamiyet’in yayılma döneminde Müslümanlar ve karşı taraf arasında birçok savaş yaşandı. Bu savaşlar şunlardır: Bedir Savaşı (624), Uhud Savaşı (625), Hendek Savaşı (627), Hudeybiye Barışı (628), Hayber’in Fethi (629), Mute Savaşı (629), Mekke’nin Fethi (630), Huneyn Savaşı (630), Tais Seferi (630) ve Tebük Seferi (631). Hz. Muhammed, İslamiyet’in temellerini atmıştır. Daha sonra, Dört Halife Dönemi olarak bilinen dönem başlamıştır (632-661). İslamiyet’in yayılması ve gelişimi bu dönemde daha da hız kazanmıştır.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Arap Yarımadası

İslamiyet’in doğduğu dönemde Arap Yarımadası’ndaki Araplar, henüz ulusal bir kimlik kazanmamışlardı ve kabileler halinde yaşıyorlardı. Her kabile, kendi şeyhi tarafından yönetiliyordu ve bağımsız bir devlet gibi kabul ediliyordu. Arap Yarımadası’nın önemli bölgeleri arasında Hicaz, Necid ve Yemen bulunmaktaydı. Yemen, verimli tarım topraklarına sahipti, Necid ise hayvancılığa elverişliydi. Bu bölgeler, önemli ticaret yollarının kesişim noktalarında yer alıyordu. Ancak, bu coğrafi avantajlar rekabeti de beraberinde getiriyordu. Bu nedenle kabileler arasında sık sık sınır anlaşmazlıkları ve kan davaları yaşanıyordu. Kan davaları sık sık savaşlara dönüşüyordu.

Yılda sadece dört ay boyunca (Zilka, Recep, Zilhicce ve Muharrem) savaş yapmanın yasak olduğu bu dönemde bile, kan davaları ve çatışmalar Arap Yarımadası’ndaki kabileler arasında ciddi can kayıplarına neden oluyordu. Bu kan davaları ve çatışmalar, kabilelerin sıkıntıya girmesine ve bölgedeki birlik ve beraberliğin zayıf olmasına yol açtı. Aynı zamanda bu kan davaları, adaletin sağlanmasının gecikmesine neden oldu ve bölgenin istikrarsızlığını artırdı. Bu nedenle Arap Yarımadası’nda birliğin sağlanması ve istikrarın oluşturulması oldukça zor bir görevdi.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Asya

İslamiyet’in doğduğu dönemde Asya’da Göktürkler, Hindistan, Çin, Japonya ve Sasaniler gibi güçlü siyasi organizasyonlar bulunmaktaydı. Özellikle Göktürkler, ticaret yolları üzerinde büyük bir egemenliğe sahipti. Göktürk Devleti, dinlerin çeşitliliğine rağmen Gök Tanrı inancının hakim olduğu Orta Asya Türklüğünün önemli bir temsilcisidir. Gök Tanrı inancına göre Tanrı, kainatın yaratıcısı olarak kabul ediliyordu, tekdir ve ebediydi.

Göktürk Devleti’nin dini ve kültürel yapısı, coğrafyanın bulunduğu konumdan kaynaklanan çok dinli bir ortamın sonucuydu. Kağanlarından Tapo Kağan, Çin ile iyi ilişkiler kurarak kazanç elde etmek istemiş ve bu dönemde Çin’in zorlu koşulları onun lehine olmuştur. Binlerce Türk tüccarı Çin’e yerleşti ve zamanla Çin ekonomisini etkilemeye başladı. Bu etkileşim sonucunda Çin kültürü yayıldı ve Türk beyleri arasında bu kültüre bir özenti oluştu.

Tapo Kağan, bu dönemde Budist oldu ve bu dini korumak için seferberlik ilan etti. Ancak, Budizm Türk halkının yaşam tarzına uymadığı için halk tarafından kabul görmedi ve Tapo Kağan’ın otoritesi azaldı. Göktürklerin İslamiyet’in doğuşu döneminde din ve inanç konusundaki tutumlarına dikkat çekmek gerekirse, Göktürkler kendi coğrafyalarında birçok dinin bulunmasına rağmen sadece kendi yaşam tarzlarına en uygun olan Gök Tanrı İnancı’nı benimseyebilmişlerdir.

Ancak, bu dinler arasındaki ayrım, toplum içinde bazı sorunlara yol açmıştır. O dönemde insanlar genellikle kendi dinlerine bağlıydı ve bu dini çeşitlilik sorunlara neden oldu. Çin’in, Göktürk Devleti’ni içeriden zayıflatmak için prenseslerini devlete sokması, siyasi istikrarsızlığa yol açtı. Göktürk tüccarlarının Çin kültürüne olan ilgisi, devlet içinde hoş karşılanmadı ve bu durum, siyasi itaatsizliğe yol açtı. Belki bazı kesimler küçük ayaklanmalar düzenlemiş olabilir, ancak bu itirazlar, devlet reisinin isteğini engelleyemedi.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Hindistan

Hindistan, tarih boyunca farklı ırkların, dillerin ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafyaydı. Hinduizm, Hindistan’ın benimsediği en eski dinlerden biriydi. Budizm gibi başka dinler de ortaya çıkmış olsa da Hinduizm, geniş bir takipçi kitlesi bulmuştu. Hinduizm, Kast Sistemi adı verilen bir düzene dayanıyordu. Kast, kelime anlamıyla “ırk” veya “soy” anlamına gelirken, Kast Sistemi toplumdaki insanları belirli ölçütlere göre sınıflandırıyordu. Kast Sistemi, dört ana grupta toplumu düzenliyordu:

  1. Brahmanlar (Din adamları)
  2. Kşatriyalar (Hükümdar ailesi ve askerler)
  3. Vaisyalar (Tüccarlar, çiftçiler, esnaflar)
  4. Sudralar (İşçiler)

Kast Sistemi, toplumu kapalı sınıflara ayırarak, her sınıfın kendi dilini geliştirmesine neden olmuştu. Bu sistem, Hindistan’da toplumsal eşitsizliği ve siyasi birliğin zorluğunu beraberinde getirmişti. Her ne kadar Brahmanlar için yaşanabilir bir ortam sunsa da, diğer sınıflar için sıkıntılı bir yaşam tarzını beraberinde getiriyordu. Bu sistemin katı ve değişmez yapısı, toplumsal sıkıntıların temel kaynağıydı. Hindistan’da siyasi birliğin olmaması da ayrı bir problem teşkil ediyordu. Bu, parçalanmış bir yapboza benzerdi; her bir parça kendi hikayesine sahip olabilir, ancak bir araya gelip tam bir resim olmadan, duvarlara asılmak için eksikti.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Çin

 

Çin’de Siyasi Birlik: İslam’ın doğuşu döneminde Çin, Si Hanedanı tarafından yönetilmekte ve siyasi birlik sağlanmıştır.

Göktürklerin Baskısı: Çin, Göktürklerin baskısı altında kalmıştır. Göktürkler, Çin üzerindeki baskılarını sürdürmüş ve Çin’e ödenen vergileri kesmiştir.

İç Savaş: Çin, Göktürk saldırılarına karşı kendi politikalarını benimsemiştir. Türk boylarını birbirine karşı kışkırtarak iç savaş başlatmıştır.

Göktürklerin Bölünmesi: 582 yılında Göktürkler, Doğu ve Batı Göktürkler olarak ikiye ayrılmıştır. Bu bölünme, Çin ile olan ilişkileri daha karmaşık hale getirmiştir.

İpek Yolu Egemenliği: İpek Yolu’nun kontrolü, Çin ve Göktürkler arasında bir çatışma nedeni olmuştur. Bu yol, ekonomik kazançlar sağlamış ve entrikaları teşvik etmiştir.

Siyasi Karşıtlık ve İç Çatışmalar: Çin, iç siyasi karşıtlıklar ve çatışmalarla karşı karşıya kalmıştır. Göktürk baskısı ve ekonomik sıkıntılar da bu iç sorunları daha karmaşık hale getirmiştir.

 

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Japonya

 

Yamato Aileleri ve Merkezi İdare: İslam’ın doğuşu döneminde Japonya’da Yamato aileleri hakimdi. Ancak Japonya’nın merkezi bir idareye sahip olmadığı ve bu ailelerin etkisi altında olduğu belirtilmektedir.

Derebeylik Sistemi: Japonya, o dönemde derebeylik sisteminin egemen olduğu bir yapıya sahipti. Derebeylik, toplumda eşitsizliğe dayalı bir sosyal, ekonomik ve siyasi düzendi.

Ekonomik ve Siyasi Zayıflık: Japonya, Çin’in etkisi altında kalarak ekonomik ve siyasi açıdan zayıf bir durumdaydı. Bu nedenle Japonya’nın gelişmesi uzun bir süre boyunca engellenmişti.

Sınıfsal Kargaşalar ve Hak Sorunları: Japonya’da merkezi bir idarenin eksikliği, toplum içinde sınıfsal kargaşalara ve hak sorunlarına neden olmuştu.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Avrupa

 

  1. Avrupa’da Siyasi Birlik Yokluğu: Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması sonrasında Avrupa’da merkezi krallıklar güç kaybetmiş ve siyasi bir birlik bulunmamıştır.
  2. Feodalite Sistemi: Bu dönemde soyluların güç kazanması ve feodalite sisteminin ortaya çıkmasıyla toplum sınıflara ayrılmıştır. Feodalite, toplumsal eşitsizliği artırmıştır.
  3. Skolastik Düşünce ve Kilise Gücü: Skolastik düşünce, kilise hakimiyetini artırmış ve kilise giderek zenginleşmiş ve güçlenmiştir. Papa, kiliseye karşı gelenleri aforoz etmiş ve kilise, insanlar üzerinde büyük bir etki kurmuştur.
  4. Bilimsel Gelişmelerin Gerilemesi: Kilisenin etkinliği arttıkça bilimsel gelişmeler gerilemiş, Engizisyon Mahkemeleri ve Enterdi gibi yöntemlerle insanlar susturulmuştur.
  5. Toplumsal Karışıklıklar: Bu sınıfsal ayrım, siyasi birlik eksikliği ve Kilise’nin güçlenmesi, Avrupa’da toplumsal ve siyasi sıkıntılara neden olmuştur.
  6. Kilise ve İnsanların Sessizliği: Kiliseye karşı gelenlerin ölümle cezalandırılmasına rağmen, insanlar genellikle seslerini çıkarmamış ve kilisenin gücünün daha da artmasına izin vermiştir.

Bu bilgiler, İslam’ın doğuşu döneminde Avrupa’daki siyasi, sosyal ve dini koşulları açıklamak için kullanılan önemli unsurları içermektedir.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Bizans İmparatorluğu

 

  1. Bizans İmparatorluğu’nun Durumu: Bizans İmparatorluğu, Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Doğu Roma İmparatorluğu olarak varlığını sürdürdü. İmparatorluğun en parlak dönemi, Jüstinyen dönemi olarak kabul edilir, ancak bu dönemden sonra eski gücüne kavuşamadı.
  2. Mısır ve Hristiyanlık: Bizans İmparatorluğu ile Mısır arasında Hristiyanlık yüzünden sıkıntılar yaşanmıştır. Bu dönemde Mısır Bizans’ın egemenliğindeydi, ancak Bizans ve Sasani İmparatorluğu arasındaki rekabet Mısır’ı etkiliyordu.
  3. Bizans ve Ortodoks Hristiyanlık: Bizans İmparatorluğu, bu dönemde Ortodoks Hristiyanlık mezhebine bağlıydı ve bu mezhep Bizans İmparatorluğu’nun resmi diniydi.
  4. Bizans ve Sasani İmparatorluğu: Bizans ve Sasani İmparatorlukları, uzun süre boyunca birbirleriyle mücadele ettiler. Ancak bu mücadelelere rağmen, diplomatik ilişkiler de bulunuyordu. Her iki devlet de birbirlerine eşitlik tanımıştı.
  5. Diplomatik Söylemler ve Derin Düşmanlık: Bu dönemdeki diplomatik ilişkilerde nazik söylemler kullanılmasına rağmen, iki devlet arasında derin bir düşmanlık vardı. Bu ilişkiler, dünya tarihine yön veren önemli olaylara yol açtı.

Bu bilgiler, İslam’ın doğuşu sırasında Bizans İmparatorluğu’nun durumu ve çevresindeki siyasi dinamiklere dair bir anlayış sunmaktadır.

İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Franklar

, Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Avrupa’da kurulan farklı devletler ve bu devletler arasındaki ilişkilere dair bilgiler bulunmaktadır. Özellikle Franklar, Vizigotlar ve Ostrogotlar arasındaki ilişkilere odaklanılmıştır. İşte metinde vurgulanan önemli noktalar:

  1. Franklar’ın Yönetimi ve Ekonomisi: Franklar, askeri güçlerine dayalı bir yönetim kurmuşlardır. Aynı zamanda maden işçiliği ve donatım yapımı konularında ilerlemişlerdir. Yağmacılık da ekonomilerinin bir parçası olmuştur.
  2. Gotların Bölünmesi: Gotlar kavmi, Vizigotlar ve Ostrogotlar olarak iki ana gruba ayrılmıştır. Bu ayrılma sonucunda bu gruplar farklı coğrafyalarda kendi devletlerini kurmuşlardır.
  3. Savaşlar ve Can Kayıpları: Bu üç topluluk arasında çıkan savaşlar binlerce kişinin ölümüne yol açmıştır. Bu savaşlar, toplumların zayıflamasına ve diğer devletlerin egemenlik iddialarına neden olmuştur.
  4. Toplumsal Ayrışma: Bu ayrılmalar, bu toplulukların birleşip eski güçlerine kavuşmalarını engellemiştir. Aynı zamanda bu ayrışmalar, yeni anlaşmazlık ve çatışmalara neden olmuştur.

Bu bilgiler, Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası Avrupa’da yaşanan siyasi ve toplumsal değişikliklere dair bir anlayış sunmaktadır.

İslamiyet’in doğduğu Dönemde Arap Yarımadası, Asya, Avrupa ve Afrika’daki Sosyal ve Siyasal Karışıklıklar

Bu metinde, İslamiyet’in doğumu sırasında ve sonrasında farklı coğrafyalarda yaşanan siyasi, sosyal ve dini sıkıntılara dair bir dizi faktör ve etken vurgulanmıştır. İşte bu etkenlerin özetlenmiş hali:

  1. Avrupa’da Kavimler Göçü ve Papa Yetkisinin Artışı: Roma İmparatorluğu’nun çöküşü sonucu Avrupa’da derebeyliklerin oluşması ve Papa’nın yetkisinin artması, siyasi birliksizliğe yol açtı.
  2. Mısır ve Bizans Arasındaki Sıkıntılar: Mısır ile Bizans arasında çıkan savaşlar ve Hristiyanlık’ın yanlış anlaşılması, dini ve siyasi karmaşıklıklara neden oldu.
  3. Göktürkler ve Dinlerin Etkileşimi: Göktürklerin yaşadığı coğrafya, farklı dinlerin bir arada bulunduğu bir bölgeydi. Ancak Göktürkler diğer dinleri benimseyemediği için inançsal karmaşıklık ortaya çıktı.
  4. Arap Kabilelerinin Kan Davaları: Arap kabileleri arasındaki toprak talepleri ve kan davaları, siyasi istikrarsızlıklara yol açtı.
  5. Batı Avrupa’da Savaşlar ve Tartışmalar: Vizigotlar, Ostrogotlar ve Franklar arasındaki savaşlar ve anlaşmazlıklar, bölgede sıkıntılara neden oldu.
  6. Roma İmparatorluğu’nun Sıkıntıları: Roma İmparatorluğu, çeşitli sıkıntılar altında kaldı, bu da İslamiyet’in yayılmasına zemin hazırladı.
  7. Çin ve Türkler Arasındaki Rekabet: Çin, İpek Yolu’nun kontrolünü elde etmek amacıyla Türklerle rekabet etti ve bu durum siyasi gerilimlere yol açtı.
  8. Hinduizm ve Kast Sistemi: Hinduizm, Hindistan’da kast sistemine dayalı bir inanç olduğu için sosyal ve siyasi karışıklıklara neden oldu.
  9. Japonya’nın Etkisizliği: Japonya, dünya siyasetinde etkisiz kaldığı için kendi iç sıkıntılarına yol açtı.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Bize destek olmak için lütfen reklam engelleyicini kapat :(