11. Sınıf Felsefe Konuları

18. Yüzyıl – 19. Yüzyıl Felsefesi

 

18. Yüzyıl – 19. Yüzyıl Felsefesi

 Bu döneme Aydınlanma Dönemi denir ve aynı zamanda Aydınlanma Felsefesi olarak da anılır. Bu dönemde öne çıkan akıl kavramı, döneme “Aklın Çağı” adının verilmesine neden olmuştur. Bu dönemin felsefesinin şekillenmesinde şu etkenler rol oynamıştır:

• Fransız İhtilali
• Sanayi Devrimi

Buna ek olarak, 18. ve 19. yüzyıllarda bilim ve sanayide yaşanan ilerlemeler, toplumsal yaşamı derinden etkilemiş ve bunun sonucunda felsefi düşünceler toplumsal düzeni sorgulamaya yönelmiştir. Bu sorgulamalar, insan ve toplum üzerinde yeni felsefi anlayışların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Fransız İhtilali: Halkın yoksulluk içinde olduğu bir dönemde kralın büyük zenginliği, Fransız İhtilali’nin açık bir nedenidir. İhtilalin temel sebepleri arasında okuryazarlık oranının artması ve bağımsız yayınların desteklenmesiyle toplumda meydana gelen büyük değişim, ayrıca bu değişimi organize eden Fransız aydınları ve onların felsefi görüşleri yer alır. Toplumdaki sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik, aydınlanmayla gelişen özgürlük düşüncesiyle birleşerek halk arasında krala karşı bir ayaklanmayı tetiklemiştir. Dünya çapında etkiler yaratan bu ihtilal sonucunda Fransa’da mutlak monarşinin sona erip cumhuriyet rejiminin kurulması gerçekleşmiştir.

Sanayi Devrimi: İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi, hızlı üretim sağlayan fabrikaların kurulmasını ve ulaşımın gelişmesini beraberinde getirerek kültürel ve ekonomik etkileşimi artırmıştır. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ile ekonomiye yönelik felsefi düşünceler, bu dönüşümün temelini atmıştır. Bu durum, bazı kişilere rahat bir yaşam gibi olumlu sonuçlar getirirken, diğer yandan devletler arası rekabeti artırarak savaş gibi olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Ham madde ve yeni pazar arayışları, sömürgeciliği hızlandırmış ve yaklaşık bir yüzyıl sonra güçlü devletler arasındaki rekabetin sonucunda 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesine yol açmıştır.”

Genel Özellikleri

  • Siyasi ve dini otoriteleri sorgulayarak özgürlüğü desteklemişlerdir.
  • Düşünce özgürlüğüne vurgu yapmışlardır.
  • Laik bir dünya düzenini benimsemişlerdir.
  • Aydın ve yazar sınıfı oluşmuştur.
  • Sanat, felsefe ve edebiyatta önemli eserler üretilmiştir.
  • Deney ve gözlem önem kazanmış, insan merkezli bir bakış açısı benimsenmiştir.
  • Bu dönemde felsefede yeni ekoller ortaya çıkmıştır.

Felsefede Yeni Ekoller

Bilginin Kaynağı

Bilgi ile ilgili temel sorun, bilginin ne olduğu ve insanın nasıl elde ettiği konusudur. Bu tartışmalar, rasyonalizm ve empirizm gibi iki ana felsefi akım üzerinden şekillenir. Rasyonalizm, bilginin deneyimden bağımsız olarak aklın önceden belirlediği ilkelerden kaynaklandığını savunurken, empirizm bilginin deneyimlerden türediğini ileri sürer. 18. yüzyıl filozofu Kant ise bilginin hem aklın hem de deneyimlerin etkisiyle oluştuğunu öne sürerek bu iki yaklaşımı birleştirmeye çalışmıştır. Bu bağlamda Descartes (17. yüzyıl) gibi rasyonalist filozoflar, Locke (17–18. yüzyıl) gibi empirist filozoflar ve Kant’ın bilgi anlayışları önemlidir. Descartes’a göre bilgi, doğuştan gelen akıl ilkeleriyle oluşur. Locke, bilginin deneyimler aracılığıyla sonradan elde edildiğini savunur. Kant ise bilginin hem akıl hem de deneyimle oluştuğunu düşünür.

Birey – Devlet İlişkisi Problemi

Bu dönemde, 17. yüzyılda etkili olan mutlak monarşik devlet anlayışına karşı çıkılmıştır. Locke, Montesquieu ve Rousseau gibi filozoflar, siyaset felsefesi alanında görüşlerini ileri sürmüşlerdir.

J. Locke’un Devlet Görüşü:
  • Hobbes gibi insan doğasından hareket eder, ancak mutlak monarşiye ulaşmaz.
  • İnsanlar doğal durumda özgürdür.
  • Toplumsal düzeni sağlamak amacıyla insanlar toplumsal sözleşmeyle güçlerini devlete devretmiştir.
  • İnsanlar toplumsal sözleşmeyi barışı sağlamak ve uygar yaşamın avantajlarından yararlanmak amacıyla yapmıştır.
  • Mutlak özgürlüklerinden vazgeçerek yardımlaşma ve işbirliği ilişkilerini sürdürebilmek için toplumsal sözleşmeyi kabul etmiştir.
  • Ayrıca Locke, “Güçler Ayrılığı” ilkesini ortaya koymuştur (Yasama – Yürütme – Yargı).
  • Devlet yapay bir kurumdur.
Montesquieu’nun Devlet Görüşü:
  • Toplumsal ilişkileri bilimsel olarak incelemiştir.
  • Hukukun devletler arası ilişkileri düzenlediğini, siyasi ilişkileri düzenleyen hukukun Siyasal Hukuk, kişiler arası ilişkileri düzenleyen hukukun ise Medeni Hukuk olduğunu belirtmiştir.
  • Yasaların niteliği, toplumun özelliklerine bağlıdır.
  • Bireylerin haklarını korumak için “Güçler Ayrılığı” ilkesini önermiştir.
  • Montesquieu, görüşleriyle güçler ayrılığını ilk defa öne süren ve günümüz devlet sistemini etkileyen ilk filozoflardan biridir.
J.J. Rousseau’nun Devlet Görüşü:
  • Doğal durumda insan mutluydu, ancak toplumsal yaşam ve özel mülkiyetin ortaya çıkması mutluluğu bozdu.
  • Toplumun yeniden düzenlenmesi için “toplumsal sözleşme” ve devletin kurulması gereklidir.
  • Devletin temeli, insanların eşitlik ve özgürlük anlayışından kaynaklanır.
  • Devletin amacı, bireylerin eşitliğini ve doğal haklarını korumaktır.

Ahlakın İlkeleri Problemi

Kant’a göre:
  • Bir eylemin değeri niyeti tarafından belirlenir.
  • Bencil olmayan niyetlerde bulunan eylemler ahlaki olarak iyidir.
  • Ahlak anlayışı ödev ahlakına dayanmalıdır.
  • Eylemin sonucu değil, temeldeki niyet ahlaki değeri belirler.
  • Evrensel ahlak yasaları oluşturulabilir.
  • Eyleme temel olan ilke, herkes için evrensel bir kural olmalıdır.
Bentham’a göre:
  • Eylemde niyet değil, sonuç önemlidir.
  • Eylemin iyi veya kötü olması sonucuna bağlıdır ve bireyin ve çoğunluğun faydasına yönelik olan eylem iyi olarak değerlendirilir, çünkü bu mutluluğa yol açar.
  • İnsan, eylemlerinde haz ve acının sonuçlarını göz önünde bulundurarak hangisinin daha fazla fayda getireceğini düşünerek hareket eder.
  • Bireyin mutluluğu, çevresiyle ilişkilidir, bu nedenle eylemlerde toplumun genel faydası düşünülmelidir.
  • Utilitarizm ahlak öğretisinin kurucusudur.
Varlığın Oluşu Problemi
      1. yüzyılda varlık konusundaki görüşleriyle ünlü filozof Hegel’dir.
  • Hegel’e göre varlığın temelinde akılsal bir ilke olan “geist” (ruh) bulunur.
  • Geist, Tanrı, akıl, tin gibi terimlerle de ifade edilir ve tüm varlıkların ilk biçimi Geist’tir.
  • Hegel, varlıkların oluşumunu diyalektik yöntemle açıklar.

Diyalektik: Karşıt öğelerin çatışarak yeni öğeleri oluşturmasının yöntemidir. Bu yönteme göre varlıklar tez, antitez ve sentez aşamalarından geçerek oluşur. Başka bir deyişle, bir şeyin meydana gelmesi için karşıt varlıkların çatışması ve yeni bir sentezin ortaya çıkması gerekmektedir.”

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Bize destek olmak için lütfen reklam engelleyicini kapat :(